| Posta

ENGELLİLER İÇİN BÜYÜK ADIMLAR

Aşağıdaki yazımızın bir bölümü 12 Şubat 2001’de yani bundan 17 yıl önce yayınlanmıştı. O tarihlerde ‘Özür mü, engel mi?’ deyimleri üzerinde tartışmalar yaşanıyordu. O tarihten 10 sene sonra, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla tüm devlet literatüründen, yönetmeliklerden, yasalardan ‘ÖZÜRLÜ’ kelimesi çıkartılarak yerine ‘ENGELLİ’ kelimesi konuldu.

Bu neden önemliydi? Çünkü ‘ÖZÜR’ kelimesinin Türk Dil Kurumu sözlüğündeki karşılıklarından biri ‘DEFOLU MAL’dı.

Biz, o zaman, Allah-u Teala’nın yarattığı en değerli varlık olan insana bir anlamda ‘DEFOLU MAL’ denmesini uygun görmediğimizi sürekli söylüyorduk. Geçen 20 senede engelli insanlarımız konusunda iyisiyle, kötüsüyle çok şeyler yaşadık. Bu sütunların yazarının tek isteği engelli insanların da toplumla kaynaşmaları, onlara saygı gösterilmesi ve gerektiği zaman destek olunması. Yine 17 yıl önce yazdığımız yazının bir bölümünü aşağıda sizlerle paylaşıyoruz. Umudumuz insanca bir dünyada birbirimizi aşağılamadan bize ayrılan süreyi tamamlamak.

Doktora Bak… 

Hiç unutmuyorum, rahmetli ağabeyim 15 yaşındayken, bir gece geçirdiği spazmlar dolayısıyla çok ıstırap çekmeye başlamıştı. O gününşartlarında (sene 1961) gece yarısı bir taksi ile Anadoluhisarı’ndan babamla birlikte Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne gitmiştik. İsmini bilmediğim nöbetçi doktor, ağabeyimi muayene ettikten sonra Hipokrat yeminini unutarak, babama aynen şunları söylemişti: “Beyim, bununla ne uğraşıyorsunuz? Bunun artık yaşayacak bir tarafı kalmamış, atın bir odaya bırakın orada ölsün.” Bugün düşünüyorum da, babam çok sabırlı ve dengeli bir insanmış. Kısa bir tartışmadan sonra ağabeyime bir sakinleştirici iğne yaptırarak tekrar eve getirdik ve o doktorun “Bırakın ölsün” dediği ağabeyim, ondan sonra 7 sene daha kendine göre çok mutlu bir hayat yaşadı. İşte, 1960’lı yılların başında ülkemizden bir doktor öyküsü.

Son Yıllarda Gelişmeler Var Ama…

Ülkemizde engelli insanlarımıza götürülen hizmetler, onların toplum içinde layık oldukları yerlere getirilmeleri konusunda, özellikle son birkaç yıldır çabalar giderek artıyor. Bir yandan yeni yeni uyanan belediyeler, bu insanlarımızın yaşamlarını kolaylaştırıcı, onları hayata bağlayıcı önlemleri olanakları ölçüsünde almaya çalışıyor. Ama bir kısmı ne yazık ki vurdumduymazlığa devam ediyor. Sporun engelli yaşamındaki önemini kavrayamayan mahalli yöneticiler, “Sakatın da sporu mu olurmuş, spor sakatın neyine” gibi çağdışı ve seviyesiz sözlerle bu insanları aşağılıyor, onların bir spor müsabakasına gidip gelmelerini sağlayacak nakil vasıtasını bile çok görüyor. 

Neden Utanıyorsunuz? 

Bugün ülkemizde, engelliler konusunda devletten, kuruluşlardan hizmet ve yardım beklerken, ailelerin bu konudaki davranışlarını göz ardı ediyoruz. Zira, engelli çocuğa sahip ailelerin önemli bir bölümü, bu çocukları toplum içine çıkarmaktan utanıyor. Onları birer umacı gibi görüyor ve eve hapsediyor. Bunda, genelde eğitim eksikliğimizin yanı sıra, hiç gereği olmadığı halde bu ana-babaların taşıdığı utanma duygusu da önemli rol oynuyor.

Anne-Babalara Sesleniyorum 

Buradan bu ana-babalara seslenmek istiyoruz, engelli çocuklarınızı eve hapsetmeyin. Hatta, ara sıra duyulduğu ve görüldüğü gibi onları zincire vurmayın. Onlar da insandır, en az sizin kadar yaşamaya hakları var, unutmayın. Onların dünyaya gelmesini isteyen ve sebep olan siz analar, babalarsınız. Dolayısıyla bu çocuklara karşı herkesten fazla sorumluluğunuz var. Ayrıca engelli diye küçümsediğiniz o çocuklarınız birçok engelsiz insandan, fırsat verildiği taktirde çok daha başarılı, çok daha topluma yararlı bireyler olabiliyor. Bu konuda Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı (TESYEV) her türlü sorunuzu cevaplandırmaya, sizlere yol göstermeye hazır. Bizi aramaktan lütfen çekinmeyin. En az bizler kadar yaşama hakkına sahip bu çocuklarınızı, toplum içine çıkarmaktan utanıp korkmayın.

ÇENGELLİ PANO 

`Mutlaka Özür Dilemeli` 

Görme Engelliler Spor Federasyonu Başkanı Hasan Sayyıdan beklenen davranışı sergilemeye devam ediyor. Görme engellilerin haklarının ihlal edilmesi tamamen vicdansızlıktır. Ve Hasan Sayyıdan’dan da başka bir şey beklenmez. Bu kadar vicdansızlık ve haksızlık karşısında Spor Genel Müdürlüğü’nün de hiçbir şey yapmaması insanı ayrı yaralıyor. Yavuz Kocaömer’in dediği gibi, hakim ya da savcı değiliz ama vicdanımızda hem hakim hem de savcı vardır. İlahi adaletin işlemediği yerde yasalarımızın devreye girmesini talep ediyoruz. Cevap vermeye tenezzül etmeyen Hasan Sayyıdan’a bir an önce yaptığı yanlışlardan dolayı özür dilemesi gerektiğini hatırlatıyoruz. 

S. Ö.Mersin Üniversitesi
Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu
Kontrol ve Otomasyon Teknolojisi

`Mektup yollar mısınız?` 

37 yaşındayım. Cezaevine ne gelenim var, ne de gidenin. Maddi durumum iyi değil. Mektup arkadaşı arıyorum. Yardımlarınızı bekliyorum.

Sabriye Kölmük
Tarsus Kampüs Kadın Kapalı Cezaevi B/5Koğuş
Tarsus / Mersin